Sinema dünyasının en prestijli ödülleri Oscar’lar bu pazar 94. kez sahiplerini bulacak. Gişe rekorları kıran filmler, salgın nedeniyle uzun zaman kapalı kalan sinema salonlarına yeniden dönüyor ve yayın platformları her zamankinden daha fazla prestijli filmler yayınlamaya başladı.
10 aday filmin yarıştığı listede juri, birbirinden iddialı seçenekler arasından en iyisini seçmeye çalışacak. İşte dünyanın en prestijli ödülü için mücadele veren 10 aday film:
1. ‘BELFAST’: Aday filmlerin en kısası ve belki de en “kişiseli” olan Kenneth Branagh imzalı yarı otobiyografik eser, uzun süredir Oscar adayı olarak görülüyor. Film, 1960’larda Kuzey İrlanda’ya damgasını vuran şiddet olaylarını dokuz yaşındaki ‘Buddy’ adlı bir çocuğun gözünden anlatıyor.
2. ‘CODA’: Drama türünde diğer bir iddialı film Amerikan yapımı “CODA”… ABD’deki bir balıkçı köyündeki işitme engelli bir ailenin sağır olmayan tek üyesi olan lise öğrencisi Ruby’ye odaklanan film, gerçekten işitme engelli oyunculara kadrosunda yer vermesi ile dikkat çekiyor. Bolca işaret dili diyaloğunu içeren film, engelli temsilinde bir dönüm noktası olarak görülüyor. Ailesinin dış dünyayla tek iletişim kanalı olan Ruby’nin müzik okuluna gitme hayali filmdeki duygusal yükün başlıca kaynağı.
3. ‘DON’T LOOK UP’: ‘Hiciv komedi’ olarak tanımlanan “Don’t Look Up”, bu yıl aday gösterilen filmler arasında en iyi oyuncu kadrosuna sahip. Oscar ödüllü Leonardo DiCaprio, Meryl Streep, Jennifer Lawrence ve Cate Blanchett, iklim krizinin bir alegorisi olan devasa bir kuyruklu yıldızın Dünya’ya doğru hızla yaklaşmasının yarattığı yok olma tehlikesine bir toplumun nasıl tepki verdiğini tüm yalınlığıyla gözler önüne seriyor. “Don’t Look Up”, Netflix’in şimdiye kadarki en çok izlenen filmlerinden biri, ancak gerçekçi yaklaşımı izleyicileri ve eleştirmenleri ikiye bölmüş durumda.
4. ‘DRİVE MY CAR (ARABAMI SÜR)’: Japon yazar Haruki Murakami’nin kısa öyküsünden uyarlanan Japon draması “Drive My Car”, 3 saatlik süresiyle Oscar adaylarının en uzunu. “Keder ve kayıp üzerine ince ve yavaş bir meditasyon” olarak tanımlanabilecek film, sinemaseverlerden tam puan alırken, çok sayıda eleştirmen ödülü kazandı. En İyi Uluslararası Film dalında aday olan “Drive My Car”ın En İyi Film dalında da sürpriz bir zaferi söz konusu olabilir.
5. ‘Dune‘: Denis Villeneuve imzalı bilim kurgu yapımı “Dune” dünya çapında şimdiden 400 milyon dolar gişe hasılatı elde etti. Frank Herbert’in dev kum solucanlarıyla dolu bir gezegende çöl kavimleri arasındaki husumeti konu alan romanının ilk bölümünü uyarlayan film, eleştirmenler arasında da popüler oldu ve bir devam filmi şimdiden onaylandı. Eserin Oscar gecesinde en fazla ödül alacak film olması bekleniyor.
6. ‘KRAL RİCHARD’: Ünlü Amerikalı kadın tenisçiler Venus ve Serena Williams’ın hayat hikayelerini Will Smith’in kaliteli oyunculuğu ile birleştiren “Kral Richard”, izleyicilerden tam not, eleştirmenlerden de olumlu eleştiriler aldı. Geleceğin iki büyük tenisçisinin hırslı babası rolündeki Smith, ince bir performans sergilerken, eser spor ve biyografi filmlerinin birçok klişesinden kaçınarak Williams ailesinin alışılmışın dışındaki dinamiklerine odaklanıyor. Will Smith’in bu rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını alması beklenirken, “Kral Richard” En İyi Film Ödülünü’ de kazanarak bir sürprize imza atabilir.
7. ‘Licorice Pizza (MEYAN KÖKLÜ PİZZA)’: “There Will Be Blood” ve “Boogie Nights” filmlerinin yazar ve yönetmeni Paul Thomas Anderson (PTA), Hollywood’un son dönemdeki en gözde isimlerinden ve “kült” olma yolunda ilerleyen bir yönetmen. Son sıra dışı filminde yirmili yaşlarda yönünü arayan bir kadın ve kendini beğenmiş bir liseli çocuğun beklenmedik ilişkisini beyaz perdeye yansıtıyor. 1970’lerde yayınlanan dizilerin çekim ve görüntü özelliklerini taşıyan ‘Licorice Pizza’, kendine özgü, nostaljik ve hayalci bir drama olarak dikkat çekiyor. Fakat hayranlarındaki genel kanı filmin “muhtemelen” PTA”nın en iyi filmi olmadığı yönünde.
8. ‘NİGHTMARE ALLEY (KABUS SOKAĞI)’: Korkunç bir karnaval masalı olarak tanımlanabilecek “Nightmare Alley” son derece şık ve sürükleyici bir yazar-yönetmen Guillermo del Toro filmi. Zengin müşterilerini sahte medyum seanslarıyla dolandıran bir kişi hakkındaki filmin, del Toro’nun En İyi Oscar’ı alan “The Shape of Water”ın seviyesinin altında kaldığı görüşü eleştirmenlerce dile getiriliyor.
9. ‘THE POWER OF THE DOG’: Jane Campion’un karamsar Western filmi “The Power of the Dog” geçen eylülde Venedik Film Festivali’nde gösterişli bir dünya prömiyerine imza atarak Oscar’a da güçlü bir aday olduğunu kanıtladı. Thomas Savage’ın 1920’lerin Montana’sındaki “toksik erkeklik” hakkındaki romanından uyarlanan film, 12 dalda aday gösterilerek en fazla dalda aday gösterilme özelliğini kazandı. Birçok Hollywood ödülü ve eleştirmenlerin olumlu yorumlarını kazanmayı başardı. Campion’un kendine özgü vizyonunu, Benedict Cumberbatch liderliğindeki yıldız kadrosu, ürkütücü bir psikolojik olay örgüsü ve Yeni Zelanda’da çekilmiş muhteşem görüntüler ile birleştiren film, en iyi film ödülü için aranan birçok şartı yerine getiriyor. Ancak yavaş temposu ve “muğlak anlamı” bazı seçmenleri kendisinden soğuttu. Genel anlamda en fazla beğenilen filmin Oscar’ı aldığı göz önünde bulundurulduğunda sürpriz bir adayın “The Power of the Dog”u koltuğundan etme ihtimali oldukça kuvvetli.
10. ‘WEST SİDE STORY (BATI YAKASI HİKAYESİ)’: Steven Spielberg’in tüm zamanların en çok ödül alan müzikal filmini yeniden çekme kararı, duyurulduğu anda tartışmalara yol açtı. Bu filmin hala neden çekildiğini sorgulayan hala birçok eleştirmen bulunuyor. Spielberg, rakip çetelere bağlı talihsiz aşıkların orijinal hikayesinin 1950’lerin New York ortamını korudu, ancak otantik Afro-Latin oyuncuları ve altyazısız uzun İspanyol diyalogları da dahil olmak üzere temsil konularını doğrudan ele aldı. Ariana DeBose’un Anita rolündeki performansının, sayısız öncü ödülden sonra ona bir Oscar kazandırması bekleniyor. Spielberg’e Hollywood’da gösterilen büyük saygı daha fazla ödül alınabileceğinin de bir işareti. Ama bu ödüller arasında En İyi Film Oscarı’nın bulunma şansı düşük görülüyor.
Yorumlar