Ödüller 2 Oscar Adaylığı. 19 ödül & 84 adaylık. total
Dünyanın En Kötü İnsanı, çağdaş Oslo'da aşk ve anlam arayışı hakkında modern bir dramadır. Film aşk hayatının sıkıntılı sularında dolaşan ve kariyer yolunu bulmak için mücadele ederken aynı zamanda onun gerçekte kim olduğunu gerçekçi bir şekilde öğrenmeye çalışan genç bir kadın olan Julie'nin hayatındaki dört yılı anlatıyor. Kült Filmlerden 1080p görüntü kalitesiyle The Worst Person in the World izle yebilirsiniz.
çeviri biraz kötü sanki, “hayır” dedikleri yer her zaman “numara” diye çevrilmiş. Ayrıca, karşılıklı konuşmalarda bazen “sen” bazen “siz” çevirisi mevcut. Ama tabii ki bu hatalar filmin güzel olmasına engel değil.
2 yıl önce
bayılıyorum büyüme hikayelerine. özellikle karakter biraz büyükse. çünkü 30’unda büyümek daha zor. ilk sahneden nedense filmi seveceğimi anladım. bu biriyle tanışmak gibi. başta anlıyorsun her şeyi, biraz da pozitif önyargın varsa…
büyüyünce bende bütün kavramlar karmaşıklaştı. o yüzden mesela bir şeyi gerçekten sevip sevmediğimi tekrar tecrübe etme isteğimle anlıyorum. bu film birkaç gün ‘aklımın beyaz perdesinde’ (orhan pamuk çok sever bu tamlamayı) oynayacak. sonra ben tekrar izleme isteği duyacağım, sonra tekrar… şaheser çünkü.
sinemanın büyüsü en fazla iki bölümde kendini hissettirdi. biri ‘bad timing’ bölümü. diğeri mantar sahnesi. bir de içimi burkan (izlemeyenler için spoiler olur mu bilemedim) küçük bir ayrıntı: julie’nin babası neden oslo’ya kızının yanına gelmediğini bahane ederken, araba kullanırken sırtının ağrıdığını söylüyordu. sahne geçişinde julie ve aksel’in oslo’ya otobüsle dönmesi küçük ama güzel bir ayrıntıydı.
duyguların evrenselliği çok tuhaf. tek kelimesini anlamadığım bir dilde ve kültürde geçen bir hikaye; beni nasıl bu kadar etkileyip, değiştirebiliyor?
Hayat hep böyle mi olacak derken, tam depresif olacakken bir yandan da içini ısıtan bir film. Tam da hayat gibi. Ne öyle ne böyle, ikisi bir arada
Fleabargin
2 yıl önce
Altyazı seçeneği yok ve fransızca da bilmiyorum 🙁
Fleabargin
2 yıl önce
İlk yorumu göndermeden önce ve siz cevapladıktan sonra defalarca denedim. Playerda 2 seçenek var, default ve kapat. Varsayılana tıkladığımda da değişen bir şey yok . Alyazısız şekilde devam ediyor.
bulamıyordum filmi, çok teşekkürler kült filmler ailesi!
14iremy
2 yıl önce
Hz muhammed karikatürü ile ne demek istedi? Merak ettimm
Cass
2 yıl önce
kalbimi bıraktığım film…
2 yıl önce
bayılıyorum büyüme hikayelerine. özellikle karakter biraz büyükse. çünkü 30’unda büyümek daha zor. ilk sahneden nedense filmi seveceğimi anladım. bu biriyle tanışmak gibi. başta anlıyorsun her şeyi, biraz da pozitif önyargın varsa…
büyüyünce bende bütün kavramlar karmaşıklaştı. o yüzden mesela bir şeyi gerçekten sevip sevmediğimi tekrar tecrübe etme isteğimle anlıyorum. bu film birkaç gün ‘aklımın beyaz perdesinde’ (orhan pamuk çok sever bu tamlamayı) oynayacak. sonra ben tekrar izleme isteği duyacağım, sonra tekrar… şaheser çünkü.
sinemanın büyüsü en fazla iki bölümde kendini hissettirdi. biri ‘bad timing’ bölümü. diğeri mantar sahnesi. bir de içimi burkan (izlemeyenler için spoiler olur mu bilemedim) küçük bir ayrıntı: julie’nin babası neden oslo’ya kızının yanına gelmediğini bahane ederken, araba kullanırken sırtının ağrıdığını söylüyordu. sahne geçişinde julie ve aksel’in oslo’ya otobüsle dönmesi küçük ama güzel bir ayrıntıydı.
duyguların evrenselliği çok tuhaf. tek kelimesini anlamadığım bir dilde ve kültürde geçen bir hikaye; beni nasıl bu kadar etkileyip, değiştirebiliyor?
engin 28
2 yıl önce
Filmin ismi bence ”ISSIZ KADIN” olmalıydı.
nefarkeder
2 yıl önce
Bu yorum spoiler içermektedir. Okumak için tıklayın.
-hepimiz biraz julieyiz sanki.. dunyanin en kotu insani demeyelim de kendini bulma yolculugu diyelim..
cece
2 yıl önce
ah be aksel abim ne ettiler sana
Ess
2 yıl önce
Feminizm adı altında doyumsuz bir kadının en doğru erkegı bile reddedip sonunda yapayalnız kalışından bahsediyor yazık
pin
2 yıl önce
çeviri biraz kötü sanki, “hayır” dedikleri yer her zaman “numara” diye çevrilmiş. Ayrıca, karşılıklı konuşmalarda bazen “sen” bazen “siz” çevirisi mevcut. Ama tabii ki bu hatalar filmin güzel olmasına engel değil.
çeviri biraz kötü sanki, “hayır” dedikleri yer her zaman “numara” diye çevrilmiş. Ayrıca, karşılıklı konuşmalarda bazen “sen” bazen “siz” çevirisi mevcut. Ama tabii ki bu hatalar filmin güzel olmasına engel değil.
bayılıyorum büyüme hikayelerine. özellikle karakter biraz büyükse. çünkü 30’unda büyümek daha zor. ilk sahneden nedense filmi seveceğimi anladım. bu biriyle tanışmak gibi. başta anlıyorsun her şeyi, biraz da pozitif önyargın varsa…
büyüyünce bende bütün kavramlar karmaşıklaştı. o yüzden mesela bir şeyi gerçekten sevip sevmediğimi tekrar tecrübe etme isteğimle anlıyorum. bu film birkaç gün ‘aklımın beyaz perdesinde’ (orhan pamuk çok sever bu tamlamayı) oynayacak. sonra ben tekrar izleme isteği duyacağım, sonra tekrar… şaheser çünkü.
sinemanın büyüsü en fazla iki bölümde kendini hissettirdi. biri ‘bad timing’ bölümü. diğeri mantar sahnesi. bir de içimi burkan (izlemeyenler için spoiler olur mu bilemedim) küçük bir ayrıntı: julie’nin babası neden oslo’ya kızının yanına gelmediğini bahane ederken, araba kullanırken sırtının ağrıdığını söylüyordu. sahne geçişinde julie ve aksel’in oslo’ya otobüsle dönmesi küçük ama güzel bir ayrıntıydı.
duyguların evrenselliği çok tuhaf. tek kelimesini anlamadığım bir dilde ve kültürde geçen bir hikaye; beni nasıl bu kadar etkileyip, değiştirebiliyor?